Coğrafyamız
Başbakan’ın Tahran ziyareti bağlamında Türkiye-İran ilişkileri
İran ve Türkiye bölgede halk iradesinin ülke yönetimlerine yansıması ve nispi istikrarları nedeniyle ayrıcalıklı bir konumda bulunmaktadır
Son birkaç yıl içinde, Suriye üzerinden yaÅŸanan iki ülke arasındaki siyasi anlaÅŸmazlık nedeniyle BaÅŸbakan’ın son Ä°ran ziyareti büyük önem taşımaktaydı. Arap Baharı öncesi dönemde, Türk dış politikasındaki bölgesel açılım, Türkiye’nin bölge ülkeleri ile olan iliÅŸkilerini hem ticari ve ekonomik hem de siyasi açıdan yeni noktalara taşıdı ve Türkiye için yeni bir iÅŸbirliÄŸi iklimi ortaya çıktı. Bu durum, Ä°ran’la olan iliÅŸkilerde de olumlu bir ÅŸekilde etkisini göstermiÅŸti.
ARAP Ä°SYANLARI ÖNCESÄ°NDE TÜRKÄ°YE-Ä°RAN Ä°LÄ°ÅžKÄ°LERÄ°
Batı ile Ä°ran arasında Ä°ran’ın nükleer enerji programı nedeniyle çıkan anlaÅŸmazlıkta, Türkiye, Brezilya ile beraber bir aracı rol oynamış ve sorunun çözülmesi konusunda, Ä°ran ile D5+1 ülkeleriyle son zamanlarda varılan anlaÅŸmaya çok benzer bir yol haritası sunmuÅŸtu. Bunun özellikle ABD ve diÄŸer Batılı ülkelerle kabul edilemez bulunması neticesinde BM Güvenlik Konseyinde yapılan oylamada Türkiye ve Brezilya Ä°ran aleyhine alınan karara karşı ret oyu kullanmışlardı. Türkiye’nin BMGK’deki oylamada Ä°ran lehine oy kullanmış olması, ErdoÄŸan hükümetinin diÄŸer dış politika yönelimleri ile birlikte, özellikle ABD’de genelde ise Batı’da Türkiye dış politikasında “eksen kayması” tartışmasını baÅŸlatmıştı.
Batı’da ortaya çıkan bu algıya raÄŸmen Ä°ran ve Türkiye iliÅŸkilerinin oldukça temkinli ve yer yer de çekiÅŸme içinde geçtiÄŸi de bir gerçekti. O dönemde Türkiye iyi iliÅŸki içinde olduÄŸu bölge ülkeleriyle “Yüksek Düzeyli Ä°ÅŸbirliÄŸi Konseyi” anlaÅŸmaları imzalarken Ä°ran’la bunu imzalamaktan kaçınmıştı. Ayrıca, Irak 2010 genel seçimleri ve sonrasında kurulacak hükümet konusunda Türkiye ve Ä°ran bu ülke siyasetini etkileme amaçlı farklı ve rekabet içinde olan bir tutum sahibi oldular. NATO’nun füze kalkanı projesinin Türkiye’yi de içine alması ve bunun Ä°ran’da kendisine yönelik hareket olarak algılanmasının ardından Suriye konusunda yaÅŸanan görüÅŸ ayrılıkları ve strateji farklılıkları da iki ülke arasındaki siyasi gerilimi artırıcı rol oynamışlardır. Buna, Ankara ile BaÄŸdat arasındaki gerilimli iliÅŸkilerin Tahran’da ‘Türkiye ile sorunlu alanlar hanesi’ne eklendiÄŸini de eklemek gerekir.
YENÄ° ÅžARTLAR, TÜRKÄ°YE-Ä°RAN Ä°LÄ°ÅžKÄ°LERÄ°NDE SÜREKLÄ° GERÄ°LÄ°MÄ°N SÜRDÜRÜLEMEZLİĞİ VE YENÄ° DÖNEM
Mısır’da meydana gelen askeri darbe ve Ä°ran’da cumhurbaÅŸkanlığı seçimini Hasan Ruhani’nin kazanması ve Ä°ran’ı uluslararası sistem ile barıştırmaya yönelik bir siyasete yönelmesi Türkiye’ye de bölgesel siyasetini revize etme imkânını saÄŸladı. Darbe nedeniyle yeni Mısır yönetimi ile iliÅŸkileri sıkıntılı hale gelen Türkiye’nin bölgenin diÄŸer önemli ülkesi Ä°ran’la da gerilimli bir iliÅŸki sürdürmesi arzu edilir bir durum deÄŸildi. Bunun yanı sıra, Türkiye açısından Ä°ran ile ekonomik iliÅŸkileri geliÅŸtirmenin önemini inkâr etmenin imkânsızlığı da ortadaydı.
Ayrıca Türkiye’nin Kürt sorunu sadece yerel dinamiklere baÄŸlı bir durum deÄŸildir. Türkiye’nin yanı sıra, Kürtlerin Suriye, Irak ve Ä°ran’da da yaÅŸadıkları hesaba katıldığında, bölgedeki geliÅŸmelerden soyutlanmış bir ÅŸekilde Türkiye’nin Kürt sorununa çözüm arayışlarının bir karşılığı olmayacaktır.
Önce Irak’ın iÅŸgali, peÅŸinden de Suriye’deki geliÅŸmelerle bölgede uyarılmış mezhepsel fay hatlarında bir soÄŸumaya gereklilik olduÄŸu gerçeÄŸi de gözlerden uzak tutulmamalıdır. Bu noktada özellikle Türkiye ve Ä°ran’ın oynayacağı rol oldukça önemlidir. Ä°ran ve Türkiye’deki rejimlerin eleÅŸtirilebilecek pek çok yönünden haklı olarak söz etmemiz mümkün. Ancak unutmamak gerekir ki bu iki ülke, bölgede halk iradesinin ülke yönetimlerine yansıması ve nispi istikrarları nedeniyle ayrıcalıklı bir konumda bulunmaktadırlar.
Bu sebeple, Türkiye’nin Ä°ran’la olan iliÅŸkilerini sadece Suriye’deki geliÅŸmelerin gölgesinde veya ekonomik çıkar endeksli olarak okumak lüksü bulunmamaktadır. Sadece çatışma içinde götürülecek sıfır-toplam oyun mantığı ile yürütülecek iliÅŸkilerden iki ülkenin de kazançlı çıkamayacağı ortadadır. Ayrıca iki ülke için de pek çok konuda iÅŸbirliÄŸi içinde olmalarının ülke çıkarları ve bölgesel istikrarın saÄŸlanması açılarında bir mecburiyet olarak belirdiÄŸi görülmektedir.
Hem Türkiye hem Ä°ran Sykes-Picot anlaÅŸması ve Birinci Dünya Savaşı sonrası kurulan düzen neticesinde ortaya çıkmış devletler deÄŸillerdir. Artık bölge günümüzde Sykes-Picot düzeni ve onun baÄŸrından soÄŸuk savaÅŸ ortamında doÄŸmuÅŸ Camp David düzenini taşıyamaz hale gelmiÅŸtir. 2010 yılının sonunda ortaya çıkan Arap isyanları aslında Sykes-Picot + Camp David düzenlerine bir yerde bölgesel intifada olarak ortaya çıkmışlardır. Her iki ülke de Tunus, Mısır ve Libya’daki isyanlar sırasında, her ne kadar farklı okumalarda bulunsalar da, isyanları müspet karşılayan bir tavır içinde olmuÅŸlar, ancak Bahreyn ve Suriye gibi ülkelerdeki geliÅŸmelerde alınan tavırları bu ülkelere iliÅŸkin özel ÅŸartların da etkisiyle belirlenmiÅŸtir.
Suriye’deki geliÅŸmelere Ä°ran, ülkedeki Baas rejimi ile 30 yıl önce kurmuÅŸ olduÄŸu ittifak iliÅŸkisi ve bu ülkenin Ä°ran’ın bölgesel stratejisindeki yeri açısından bakmış ve diÄŸer isyanlardan farklı olarak rejimin yanında yer almıştır. Türkiye ise, Bahreyn’de reform yanlısı taleplere çok cılız bir destek vermekle yetinmiÅŸ ve genelde Körfez ülkelerini karşısına almamak için, bu ülkedeki olayların ısrarlı bir takipçisi olmamıştır. Kısaca, sadece Suriye endeksli bir okumadan yola çıkarak Türkiye ve Ä°ran’ı kesinlikle uzlaÅŸmaz kampların unsurları olarak görmek yanlış bir tutum olacaktır.
Ayrıca, dünyada uzunca bir süredir siyasi ve ekonomik iliÅŸkileri yönlendiren hâkim iÅŸbirliÄŸi biçimi bölgesel entegrasyondur. OrtadoÄŸu’nun da bunun dışında kalması için hiçbir rasyonel gerekçe bulunmamaktadır. Böyle bir yönelimin hüküm sürdüÄŸü dinamiklerin geçerli olduÄŸu bir dünyada ne Türkiye ve Ä°ran’ın bu geliÅŸmenin tersine hareket etme lüksü vardır, ne de her ikisinin daimi bir düÅŸmanlık içerisinde olması gerektiÄŸine dair yanlış tarih okumalarından yola çıkan yanılsamaların bir geçerliliÄŸi vardır.
Ancak yukarıda ifade etmeye çalıştığımız durumun tersine, Türkiye’de farklı bir hava estirilmeye çalışıldığını görüyoruz. Bir tarafta, hükümeti “Acem tuzağı”na düÅŸmekle suçlayan müzmin Åžiafobik çevrelerin hiçbir rasyonelliÄŸi olmayan “sürekli düÅŸmanlık” üzerine oturan Ä°ran yaklaşımlarını devamlı pompalandığı görülmektedir. DiÄŸer yandan da hükümet yanlısı medyada, Ä°ran ile ABD arasındaki yumuÅŸama yolundaki ama nereye varacağı belirsiz geliÅŸmeleri miyop bir bakışla “ABD-Ä°ran ittifakı” olarak okuyanların olduÄŸuna tanık olmaktayız. Bu arada kaydedilmesi gereken bir baÅŸka ilginç husus da ÅŸu olmuÅŸtur: Hükümete yakın bir düÅŸünce kuruluÅŸunun Suriye uzmanı olarak sunulan bir elemanı, hemen BaÅŸbakan’ın Ä°ran ziyareti öncesinde, Åžii yayılmacılığı peÅŸinde olmakla suçladığı bu ülkenin, Suriye’de El Kaide baÄŸlantılı radikal Selefi bir savaÅŸçı grubun sponsoru olduÄŸunu iddia etmiÅŸtir.
Yukarıda sıraladığımız sürekli olarak pompalanan negatif bakış tarzlarının tersine, BaÅŸbakan Ä°ran ziyaretini sadece çok önemseyen bir tutum içinde olmakla yetinmemiÅŸ ve gerilimli bir dönemden sonra “Ä°ran’da kendisini ikinci evinde hissettiÄŸini” dile getirerek tutumunu sözlü olarak da teyit etmiÅŸtir. Son iki yıl içinde yaÅŸanan olumsuzluk ve gerilimden sonra, bunun sırf bir diplomatik jest olsun diye ifade edilen bir söz olmadığı ortadadır.
BAÅžBAKAN’IN Ä°RAN ZÄ°YARETÄ°NDEN BEKLENENLER
BaÅŸbakan ErdoÄŸan’ın 28-29 Ocak 2014 tarihlerindeki Ä°ran ziyareti CumhurbaÅŸkanı Hasan Ruhani’nin birinci yardımcısı Ä°shak Cihangiri’nin daveti üzerine gerçekleÅŸti. Ruhani’nin hem küresel ve hem bölgesel diplomatik açılım siyasetinin yansıması olarak vuku bulan bu davet üzerine BaÅŸbakan’ın gerçekleÅŸtirdiÄŸi ziyaret, Türkiye tarafından da Ä°ran’la son iki yılda yaÅŸanan gerginlikleri aÅŸma yolunda önemli bir fırsat olarak deÄŸerlendirildi. Gerilim sonrasında her iki taraf tarafından atılan bu adımlardan bize yansıyan resme baktığımızda, iki ülke son dönemde, gerilim öncesi dönemde Batılı ülkelerin “eksen kayması” nitelemelerine yol açan geliÅŸtirdikleri iliÅŸkilerini kaldığı yerden ve daha ötesine taşıma kararlılığında görünmektedirler. Yukarıda da deÄŸindiÄŸimiz gibi, BaÅŸbakan’ın “kendimizi ikinci evimizde hissettik” açıklaması, iki tarafın da fayda elde edeceÄŸi bir iliÅŸkinin kurulması amacını taşıdığını göstermektedir.
Bu baÄŸlamda, iki ülke arasında müzakereleri on yıldan beri devam eden Türkiye-Ä°ran Tercihli Ticaret AnlaÅŸması’nın imzalanması özel önem taşımaktadır. AnlaÅŸma, Türkiye'nin serbest ticaret anlaÅŸmaları dışında, alışveriÅŸte taviz verdiÄŸi ilk anlaÅŸma olma gibi bir özelliÄŸe sahip.Bu anlaÅŸma ile, Türkiye’nin Ä°ran’dan ithal edeceÄŸi tarım ürünlerinin ticaretine kolaylık getirmesine karşılık Ä°ran’ın da Türkiye’den alacağı sanayi ürünleri konusunda ithalat kolaylıkları getiren düzenlemeler yapmasını gerektirmektedir.
Türkiye ile Ä°ran arasındaki ticaretin AK Parti döneminde hızlı bir artış kaydederek 2002’deki 1,2 milyar dolar seviyesinden 2011 yılında 16 milyar dolara yükselmiÅŸti. Lakin son zamanlarda, Ä°ran’a karşı BM çerçevesinde icraata konulan müeyyidelerin etkisiyle ve Ankara ile Tahran arasında yaÅŸanan bazı gerginlikler nedeniyle bu ticaretin düÅŸtüÄŸünü belirmek gerekir. 2012 yılında, altın hesaba katılmadığında 15,8 milyar dolar seviyesinde kalan iki ülke arasındaki ticaret hacmi 2013 yılında 13,5 milyar dolara düÅŸtü. Bugün Türkiye bu düÅŸüÅŸü tersine çevirmek istemektedir. Bu sebeple, yeniden yakınlaÅŸma arayışının olduÄŸu bu dönemde, BaÅŸbakan ErdoÄŸan 2015’e kadar ticaret hacminin 30 milyar dolara çıkarmayı amaçladıklarını ifade etti.
BaÅŸbakan ErdoÄŸan’ın Tahran ziyareti esnasında Türkiye ile Ä°ran arasında “Yüksek Düzeyli Ä°ÅŸbirliÄŸi Konseyi”nin kurulmasına dair ortak siyasi bildirinin imzalanması kayda deÄŸer bir diÄŸer geliÅŸme oldu. Türkiye bugüne kadar 16 ülkeyle Yüksek Düzeyli Ä°ÅŸbirliÄŸi mekanizması oluÅŸturdu. Bununla Türkiye’nin ikili iliÅŸkilerine çok yönlülük kazandırmak, ortak politikalar geliÅŸtirmek ve iÅŸbirliÄŸi konseylerinin kurulduÄŸu ülkelerle belirlenmiÅŸ aralıklarla devlet ve hükümet baÅŸkanları, baÅŸbakanlar veya bakanlar düzeyinde toplantılar yapmak amaçlanmıştır.
Türkiye Arap Baharı öncesi ÅŸartlarında diÄŸer OrtadoÄŸu ülkeleriyle bu tür sıkı iÅŸbirliÄŸi mekanizmaları kurduÄŸu halde Ä°ran ile böyle bir ortaklığa gitmemiÅŸti. Ä°ran ile de benzer bir mekanizmanın kurulmasına Ruhani döneminde baÅŸlayan yeniden yakınlaÅŸma vesile oldu. Ä°ran DışiÅŸleri Bakanı Cevad Zarif’in 4 Ocak’ta Türkiye’ye yaptığı ziyaret esnasında bu konuda hazırlık faaliyetleri baÅŸlamış ve ErdoÄŸan’ın Ä°ran ziyaretine kadar çalışmaların tamamlanması kararlaÅŸtırılmıştı. Ä°ran CumhurbaÅŸkanı Hasan Ruhani’nin gelecek Türkiye ziyareti sırasında bu Konsey’in ilk toplantısının gerçekleÅŸtirilmesi öngörüldü.
Ä°ki ülke arasında bu ÅŸekilde bir stratejik iÅŸbirliÄŸine gidilecek olması, varolan iliÅŸkileri 2011 öncesinde olduÄŸundan çok daha ileri bir merhaleye götürme konusundaki niyetin berrak bir ifadesi olarak belirmektedir. Ayrıca bu anlaÅŸmanın imzalanmasının Ruhani’nin Türkiye ziyaretine bırakılması, bu ziyaretin ağırlığını artırıcı bir unsur olarak olarak deÄŸerlendirildiÄŸini söylemek mümkün. Ä°liÅŸkiler gerilmeden önce Türkiye’nin Ä°ran’la imzalamaktan kaçındığı bir anlaÅŸmaya, yeniden yakınlaÅŸma döneminde yanaÅŸması, ülke arasındaki “güven eksikliÄŸi”ni giderme konusunda atılmış önemli bir adım olma niteliÄŸini taşımaktadır.
Ä°ki ülke arasındaki yeni yakınlaÅŸma döneminde en çok merak edilen Suriye meselesinin iliÅŸkilerin geliÅŸtirilmesinde nasıl bir etkisinin olacağıdır. Cenevre’de yürütülen görüÅŸmelerde çözüm konusunda öne çıkan asıl aktörler arasında ne Türkiye bulunmaktadır ne de Ä°ran. Türkiye meselenin ilk ortaya çıktığı dönemdeki ağırlığını, meselenin sıkıntısını en fazla çeken ülkelerden biri olmasına raÄŸmen nispeten yitirmiÅŸ durumdadır. Cenevre görüÅŸmelerinde rol oynayanların baÅŸta ABD ve Rusya olmak üzere Almanya, Ä°ngiltere, Fransa ve Çin gibi küresel güçler olduÄŸu dikkate alınırsa, bu durumun iki bölgesel güç olarak Türkiye ve Ä°ran’ın baÅŸarısızlığı olarak görülmesi gerekir.
Suriye meselesinin ilk ortaya çıktığı dönemde Ankara ve Tahran’ın gerçek birer bölgesel güç gibi davranarak iÅŸbirliÄŸi yapmaları ve bölgesel çözüm üretme yoluna gitmeleri söz konusu olabilirdi. Ancak bu iÅŸbirliÄŸini yapılamamış olması ve bu yönde neredeyse ok yaydan çıktıktan sonra adım atılmış olması nedeniyle bugün her iki ülke ikincil aktörler konumuna düÅŸmelerdir. Bu durumun her iki ülke yöneticilerini de rahatsız etmediÄŸini düÅŸünmek mümkün deÄŸildir. Ayrıca her iki ülke arasında bu mesele yüzünden gerilimli bir dönemin yaÅŸanmış olduÄŸu da bir gerçektir. Ancak gelinen noktada, iki ülkenin de gerek Suriye sorununun gerekse diÄŸer bölgesel sorunların çözümü konusunda iÅŸbirliÄŸi yapmaları zorunluluÄŸu hissedilmektedir.
Al Monitor’da yayınlanan bir haber analize göre Ä°ran yetkililerine yakın bir kaynak ÅŸöyle demektedir: “Ülkeler, çabalarını birleÅŸtirmeye hazırlanıyor. Kendilerini aynı gemide ve aynı rakiplere sahip olarak görüyorlar. Bölge, yeniden ayaÄŸa kalkmak için üç temel sacayaÄŸa ihtiyaç duyuyor. Türkiye ve Ä°ran bunlardan ikisi. Bir Arap partnere ihtiyaç duyuluyor ve üzerinde çalıştıkları ÅŸey bu. Irak bu rolü oynayabilir, fakat bölgedeki baÅŸka ülkeler de oynayabilir.”
Suriye meselesinde ÅŸu an ortak bir noktada buluÅŸamamış olan iki ülkenin en azından bu ortak noktaya ulaÅŸmak için bir arayış içinde olduklarının çalışma içinde oldukları görülmektedir. Al Monitor BaÅŸbakan ErdoÄŸan'ın Tahran ziyaretinden üç hafta önce Ä°ran'dan üst düzey bir heyetin Ankara'yı ziyaret ettiÄŸini ve Suriye'deki durum hakkında bilgi taşıdığını iddia etmektedir. Buna göre heyet, aralarında ErdoÄŸan'ın da olduÄŸu üst düzey Türk yetkililerle görüÅŸmüÅŸtür. Sonuç olarak Suriye konusunda her iki ülkenin bilgi alışveriÅŸinde bulunması ve yakın koordinasyon içinde olması konusunda anlaÅŸmaya varılmıştır. EÄŸer bu söylenenker doÄŸruysa, iki taraf arasında alışveriÅŸin devam edeÄŸini söylemek mümkündür.
TÜRKÄ°YE-Ä°RAN YAKINLAÅžMASINA MUHTEMEL BATI BAKIÅžI
Üç sene öncesine kadar Ä°ran ve diÄŸer OrtadoÄŸulu komÅŸularıyla kurduÄŸu sıkı iliÅŸkiler nedeniyle Türkiye’nin Batılı ülkelerce “eksen kayması” eleÅŸtirisiyle karşılandığına daha once deÄŸinmiÅŸtik. Suriye meselesi konusunda Türkiye ile Ä°ran’ın arasına soÄŸukluk girmesine raÄŸmen, Türk hükümetine, özellikle de BaÅŸbakan ErdoÄŸan’a karşı Batı’da bazı çevrelerde hala devam etmekte olan bir tepki olduÄŸundan söz etmek mümkün. Ayrıca, özellikle ABD Türkiye’nin Ä°ran’la sürdürmüÅŸ olduÄŸu ekonomik iliÅŸkilerden hep rahatsız oldu. Nitekim ABD Hazine Bakanlığı müÅŸteÅŸarı David Cohen, BaÅŸbakan’ın Ä°ran ziyaretinden önce Türkiye’ye gelerek yetkililerle görüÅŸtü ve Türk hükümetini, nükleer program konusunda anlaÅŸma imzalanmadan evvel Ä°ran’la hızlı biçimde geliÅŸebilecek ticari ve ekonomik iliÅŸkilere karşı uyardı.
Bu uyarı bir vakıa olmakla birlikte, Batılı ülkelerin de nükleer sorun konusunda uzlaÅŸmaya hazırlanan Ä°ran ile kısmi bir yakınlaÅŸma içerisine girdiklerini gözlemlemekteyiz. Bu durumda, Ankara ile Tahran arasında iliÅŸkilerin düzeltilmesi ve yeniden ekonomik iÅŸbirliÄŸine odaklanılmasına yönelik çabalara tamamen karşı çıkmaları mümkün görünmemektedir. Cohen’in uyarısından da anladığımız gibi, Ä°ran ile Batılı ülkeler arasındaki gerginliÄŸi yumuÅŸatıcı geliÅŸmelerin kalıcı olup olmayacağı konusunda bugün için kesin ve baÄŸlayıcı bir ÅŸey söylemek mümkün deÄŸildir. Ä°ran’ın verdiÄŸi tavizlerin Batılı ülkeleri tatmin edememesi durumunda Ä°ran’daki rejime karşı gerek yeni yaptırımların getirilmesi ve gerekse rejimi yıpratacak baÅŸka politikalara baÅŸvurulması söz konusu olabilecektir. EÄŸer tekrar böyle bir noktaya gelinirse, Batılı müttefikleri tekrar Türkiye’den kendi politikalarına uygun hareket edilmesini talep edeceklerdir.
SONUÇ YERÄ°NE
Türkiye ile Ä°ran arasındaki iliÅŸkilerin önümüzdeki dönemde nasıl seyredeceÄŸini belirleyecek olan pek çok faktör bulunmaktadır. Bunlar arasında her iki ülkenin iç siyasetinin etkisi de dahildir. Türkiye’de belli bir çevre bir “Acem Tehlikesi” kurgusu üzerinden adeta hükümeti vatan haini yerine koyan sığ bir propagandayı sıcak tutma eÄŸilimi içindedir. Hükümete destek olan kesimlerde de, biraz önce sözünü ettiÄŸimiz Ä°ranofobi/Åžiafobi boyutuna varan irrasyonel nefret kampanyası derecesinde olmasa da bazen önyargılara dayalı aşırı genellemelerle ifade edilen fikirlerin olduÄŸu bir gerçektir.
Henüz yorum yapılmamış.